Türk Kadınına Ne Oldu? Katili Kim?

Caner Ünal
10 min readApr 15, 2020

--

Geçmişte nenelerimiz, annelerimiz, tek başına tarlaya gidebiliyorken, korkmadan ıssız patikalarda yürüyebiliyorken, söz konusu vatan olduğunda eşini, çocuğunu gönderip birde üzerine kendisi cepheye giderken, Türk kadınına ne oldu da şimdi ise şiddete, tecavüze, töre cinayetine kurban veriyoruz. Katil kim?

Bu lafı çok duyarız “ben Osmanlı kadını isterim” bazı kadınlarda “sen Osmanlı erkeği misinki ben Osmanlı kadını olayım”. Biz Orta Asya’dan geldik. Bazıları Osmanlı diye ölürken bazıları ise Osmanlıyı unutmuştur bile çoktan. Günümüzde çok kullanılan bir terim var “Fabrika ayarlarına geri dönmek”. İşte bizim fabrika ayarlarımız Orta Asya. Merak etmeyin geçmişte yaşamayacağız veya geçmişe takılıp kalmayacağız. Ama günümüzde eksik bir şeyimiz var. Geçmişe gidip atalarımızdan birazcık edep ve adap alacağız. Şu anda sokaklarda dolanırken yazılı olmayan bir kural var. Karşındakine küfür edebilirsin. Anne ve kız kardeşine küfür edemezsin. Farkında mısınız seviye düşük küfür ediliyor ama anne ve kız kardeş çok değerli, dokunulmazımız.

Peki, atalarımızda kadın nasıl?

O yıllarda dünyada görülmemiş bir durum var. Türkler kadına çok değer veriyor. Kadınlar ülke yönetiminde bile etkili. Han ve hakanlar eşleri onaylamadığı sürece kararları geçersizdir. Kadın yönetimde, tarımda düzenlemede ve yönetimde hep vardır. Eşine bağlıdır. Malı varsa eşine aittir. Tek başına yönetmez ama kararlar ortak alınır.

Eski Roma’da böyledir. Fakat farklara bir bakalım mı?

Eski Roma’da kadın bekarken babasına, evlendikten sonra kocasına bağlı hayat sürmektedir. Orta Asya Türklerinde yine buna benzer durum vardır. Eski Roma’da kadın isterse malını kendisi yönetir ya da yönetme hakkını kocasına verebilir. Ayrılırsa malını geri isteyebilir. Bizde ise birazcık farklı. Aile yapısı çok sağlam olduğu için boşanmalara pek rastlanmaz, dışarıda evin reisi erkek iken evde kadın reis. Kadın kocasından ayrılırsa erkek bir para veya mal vermelidir. Eğer ki koca boşanmak istemezse kadın haklarından vazgeçerek yine de boşayabilirdi. Eski Roma’da kadın eve kapatılmaz eşiyle birlikte eğlencelere toplantılara ve gösterilere gidebilir. Bizde o dönemde tek başına gidebilirdi. Acaba ne oldu da kadın tek yaşayamaz durumuna evirildik. Biz o dönemlerde bile kadına bu kadar değer verirken yanı başımızdaki Çin’de kız çocuklarına isim verilmiyordu. Araplarda kız çocuk utanç kaynağı olarak görülürdü. Hm bu bana tanıdık geldi. Şey değil mi bu erkek adamın erkek çocuğu olur. Neyse konuyu dağıtmayalım. Bizim tarihimizde Tomris hatun var. Dünyanın ilk kadın hükümdarı ve o bir Türk. Tomris hatun Saka Türk’lerinin hükümdarıydı. Alper Tunga’nın torunuydu. Onu bir kadın olduğu için küçük gören dönemin en büyük hükümdarı olan Kiros’u- ki o bir pers imparatorudur- ordusuyla birlikte yok etmiştir. Bir kadın istedikten sonra yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Hele ki o kadın Türk’se!

Anadolu’ya göç ettiğimizde kadının yeri yine aynıydı. Birde üzerine Baciyan-ı Rum yani Anadolu bacıları adında bir kadın teşkilatı vardı. Bu tarihte bir ilktir. Cengâver kadınlardan kurulu kılıç kullanabilen savaşçı bir teşkilat. Şehre yapılan saldırılarda önemli bir rol oynamıştır. Bir alman doğu bilimcisi bunu ilk duyduğunda, o dönemde bu olayın o kadar çok imkânsız olduğunu düşünmüştür ki, bir yazı hatası veya yanlış anlama olduğunu düşünmüştür. Fakat bilmediği, Anadolu Selçuklu Devleti kültür ve medeniyeti zamanının çok ötesindeydi. Bacılar Moğol istilasından sonra Anadolu’nun dört bir yerine dağıldı. Fakat işlevlerine devam ettiler. Savaşçılıkta, üretimde hem de ekonomik faaliyetlerde etkisini sürdürdü ve diğer kadınlara da öğretti. Bacılar Orhan Bey dönemine kadar devam etmiştir.

Osmanlı döneminde kadın, daha çok annelik ve ev işleri ile ilgilenmiştir. Tek eşlilik hep bizim kültürümüzde yer bulmuştur. Aile Türk için önemlidir. Fakat o dönemde erkeğin boşanması için sebebe ihtiyacı yoktu. Direk boşanabilir. Kadın ise sağlam bir bahane ve şahitler bulması gerekiyor. Kıyafet konusu ise farklılık göstermekte. Fakat ferace zorunlu görülüyor. Daha kırsal bölgelerde bu durumlar farklılık gösteriyor. Genelde evlilik görücü usulü oluyor veya aileler organize ediyor. Kadınların tek başına sokakta dolaşması hoş karşılanmıyor. Kadın ve erkek aynı ortama giremez haremlik ve selamlık yaşam varken daha kırsal bölgelerde eski Türk adetleri devam etmekte ve kadın yine toplumda kendine azımsanamayacak seviyede yer bulabilmektedir. Osmanlı’da taciz ve tecavüze asla müsamaha gösterilmemiştir. Cezası çok ağırdı ve affı yoktu. 1876 yılında kadınların gece sokağa çıkmaları yasaklanmıştır. 2. Abdülhamit döneminde 1892 yılı 2 Nisan gününde ise ferace, yaşmak ve çarşaf giymek yasaklandı. 1900’lü yılların başında kadınlar cemiyetler kurup kadınlara özel gazetelerde basabildiler. Bu mücadelenin sadece başlangıcıydı. Kadınlarda okuma yazma oranı yok denecek kadar azdı. Bu oran cumhuriyet dönemiyle artış gösterecekti.

Selçuklu ve Osmanlı’da Kadının Statüsü

İslamiyet’in Türkler tarafından kabulünden sonra kültürümüzde pek bir farklılık olmadı. Fakat Osmanlının son dönemlerinde kültür karmaşası bizim düşmanımız olmuştur. Birçok kişi İslamiyet ile Arap kültürü arasındaki farkı görememiştir. Günümüzde dahi görülmemektedir. Osmanlıda nüfus sayımında hayvanlar bile sayılırken kadınların sayılmaması İslamiyet’le bağdaşan hiçbir tarafı yoktur. Zaten bu olay çöküşün en net göstergesidir. Cumhuriyet dönemiyle başlayan batı medeniyeti kadınlara çok büyük ölçüde haklar tanımıştır.

Kadın erkek eşitliği, seçme seçilme hakkı, medeni kanunun kabulü. Bunun öncüsü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ve en büyük kadın hakları savunucusu olarak gösterebileceğimiz Mustafa Kemal Atatürk’ ten başkası değildir.

Atatürk kadınlara o kadar büyük haklar getirmiştir ki kadınlara güveni hiçbir zaman boşa çıkmamıştır şu örnekler bize her şeyi anlatıyor.

Semiha Es (1912–2012) Kadın savaş fotoğrafçısı, Kore, Vietnam ve Ruanda gibi savaş bölgelerinde bulundu.

Türkiye’nin ilk kadın gezi ve savaş fotoğrafçısıdır.
1912 yılında dünyaya geldi ve iyi bir eğitim aldı. 15 yaşında Fransızlara ait telefon idaresinde santral memuresi olarak çalışmaya başladı. O günlerde ünlü gazeteci Hikmet Feridun Es ile tanışarak evlendi. Yurt dışı muhabiri olarak görev yapan Feridun Es, yurt dışı seyahatlerine Semiha Es ile birlikte gitmeye başladı. Semiha Es bu sayede bir süre sonra fotoğraf çekmeyi öğrendi. Eşinin yanında profesyonel olarak foto muhabirliği yaptı. Feridun Es’in gazetede yazdığı yazıları Semiha Es fotoğraflamaya başladı. Bu nedenle birlikte çok sayıda seyahat gerçekleştirdiler.
Feridun-Semiha Es çifti, Hürriyet gazetesi tarafından savaşın görüntülenmesi amacıyla Kore’de görevlendirildi.
Savaşta yaşananları Hürriyet gazetesi aracılığıyla Türkiye’ye aktardılar. Semiha Es, yaklaşık 50 yıl boyunca gezi ve savaş muhabiri olarak çalıştı.
2011 yılında Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri kapsamında Onur Ödülü’ne layık görüldü. 100 yaşında İstanbul’daki evinde vefat etti. Naaşı Zincirlikuyu Mezarlığında eşi Hikmet Feridun Es’in yanına defnedildi (Kaynak:Üsküdar Üniversitesi).

Müfide İlhan — İlk Kadın İl Belediye Başkanı (1911- 1996)

1950’de Mersin Belediye Meclisi tarafından başkan olarak seçildi. Çok kısa sürede kentin yüzünü ve kültürünü değiştirmeyi başardı. İlkelerinden taviz vermedi. En büyük engel belediye yerel yönetimlerde kadın görmeye alışık olmayan eski yöneticilerdi. Öte yandan en büyük desteği Mersin halkından ve özellikle kadınlardan gördü.

Samiye Cahid Morkaya (1897–1972) Türkiye’nin ilk kadın otomobil yarışçısı

Türkiye’nin ilk ehliyetli kadın sürücüsüdür. Katıldığı yarışlarda dereceye girdi. İlk defa birinci olduğunda sırf kadın olduğu için yarışın iptal edilmesini istediler. Onun sayesinde 1932 yılında mahkeme tutanaklarına “Bir kadın da otomobil yarışlarına katılabilir ve birinci gelebilir” kaydı geçti.

Halet Çambel (1916–2014) Hitit hiyerogliflerinin çözülmesini sağlayan kadın

Arkeolojinin duayeni, kendini Hititli diye tanımlayan birçok başarılı arkeoloğun hocası. Bir öğretmen ve yurttaş olarak sorumluluklarını yerine getirmek için elli yıldan fazla aktif çalışmış, aynı zamanda ülkesini olimpiyatlarda temsil eden ilk Türk kadın sporcu olmuştur.

Remziye Hisar (1902–1992) Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın kimyacısı ve Madam Curie’nin tek Türk öğrencisi

“Bir kadın sesini tarih içinden duyabilmek için bu sesi iyi dinlemek gerekir. Belki bu ses başarıya ulaşmak için hala erkeklerden daha fazla çalışması gereken hemcinslerime yol gösterici olur.”

Dilhan Eryurt (1926–2012) Astrofizikçi. NASA 1969 Apollo Başarı Ödülü sahibi ve NASA’da çalışan (1961–1973) ilk Türk bilim kadını

Yıllarca öncü çalışmalar yaptığı NASA’daki görevinin ardından Apollo Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’de akademik kariyerine kadro olmaması nedeniyle laborant olarak başlayabildi. Yılmadı, hedefi, astrofizik konusundaki bilgisini uluslararası düzeye ulaştırmaktı. Kariyerini kürsü kurduğu, bölüm başkanlığı yaptığı aynı fakültede dekan olarak tamamladı.

Bedia Muvahhit (1897–1994) Tiyatro öncüsü

Şehir Tiyatrolarında 200’ün üzerinde oyunda rol alan Bedia Muvahhit, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir kamu kuruluşunda çalışma hakkını elde eden ilk kadınlardan biridir. Halide Edip’in Ateşten Gömlek romanı sinemaya uyarlanmak istendiğinde, başroldeki kadınları ancak bizden birisi oynayabilir demesi üzerine beyaz perdedeki ilk kadın oyuncu da o olur.

Azra Erhat (1915–1982) Kadın filolog. İlyada ve Odysseia’yı Türkçe’ ye çevirdi

Türkiye’de antik dönemin mitolojik kahramanları onun çevirileri sayesinde yaygınlaştı. Klasik anlamda Türkçe beşeri bilimlerin temelini atmıştır. Mavi yolculuk kavramını bizimle tanıştırdı, neden ölmeden önce bu yolculuğa çıkmak gerek sorularının cevabı onun yazılarının ana konusu oldu.

Nüzhet Gökdoğan (1910–2003) Gökbilimci

İstanbul Teknik Üniversitesinde ders veren ilk kadın akademisyendir. Türkiye’de yeni başlayan akademik çalışmaların yurtdışında kabul görmesi, yurtdışından birçok önemli bilim insanının Türkiye’ye getirilmesi, Türkiye’nin en önemli astronomlarının yetişmesini ona borçluyuz.

Fatma Aliye Topuz (1862–1936) Kadın Hakları Öncüsü ve Romancı

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk profesyonel Türk kadın romancısıdır. Batılı kıyafetlerle kamusal hayatta boy gösteren ilk kadınlardan biridir. Yazar, çevirmen ve romancı olarak sürdürdüğü kariyeri boyunca sosyal sorumluluğunu da yerine getirmeye özen göstermiştir. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne (bugünkü Kızılay) üye olan ilk kadındır.

Nezihe Muhiddin (1889–1958) Türk kadın hakları savunucusu. Kadınlar için seçme seçilme hakkını dile getiren ilk aktivist

“Yaşadığım sürece inandığım davanın peşinden gittim. Ama sanmayın ki bu kolay oldu. İşte bu yüzden gücümüzü toplamak zorundayız, yoksa bu hayatın biz kadınların önüne ördüğü duvarları aşmamız pek mümkün değil.”

Mualla Eyüboğlu (1919–2009) Türkiye’nin öncü kadın mimar

Uzun yıllar Köy Enstitüleri’nin kuruluşunda mimar, inşaat sorumlusu ve öğretmen olarak çalıştı. Aynı zamanda Türkiye’nin birçok kültürel mirasının restore edilmesine de katkıda bulundu. Topkapı Sarayı gibi birçok eser onun sayesinde korundu ve bugünlere ulaştı. O hep “Biz bu memleketi sevdik, gerisi boş” dedi.

Semiha Berksoy (1910–2004) Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmış ilk sanatçılarından biri

“Ben kaderimi yaşadığım haksızlıklara rağmen hep hoş karşıladım. Sanatımla baş başa mutlu oldum. Çünkü beni sanattan başka hiçbir şey ilgilendirmiyordu. Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var; o da sanat aşkıdır.”

Sabiha Rıfat Gürayman (1910–2003) İlk Türk kadın mühendis. Fenerbahçe erkek voleybol takımının 1929’da şampiyon olduğu seneki kaptanı

Anıtkabir’in inşaatında başmühendis olarak çalıştı. Sahada çalışan ilk kadın inşaat mühendisidir. “Bir kadının emri altında çalışmayız” diyen işçileri onlarla birlikte çalışarak ikna etti. Yaptığı ilk köprüye, saygısını kazandığı köylüler ona atfen “kız köprüsü” adını verdi. Kız köprüsü halen iki yakayı birbirine bağlamaya devam ediyor.

Selma Rıza Feraceli (1872–1931) Türk kadın gazeteci, Hilal-i Ahmer Cemiyeti genel sekreteri ve yazar

Zorunlu olarak yurt dışında başladığı gazetecilik kariyerini Meşrutiyet sonrası yurduna dönerek sürdürdü. Döneminin kadın dergilerine kadınların durumu ile ilgili yazdığı yazılar ile öncü oldu. Buna rağmen, ilk romanı okuyucusuyla 107 yıl sonra buluşabildi.

Gül Esin (1901–1990) Türkiye’nin ilk kadın muhtarı. 1933 yılında Aydın’ın Çine ilçesi Karpuzlu bucağında muhtarlık yaptı, Atatürk’ten özel ödül aldı

1933 yılında 32 yaşındayken 500 oyla, 4 erkek rakibine fark atarak Demircidere köyü muhtarı oldu. Kahvehanelerde kumar oynamayı yasakladı, kız kaçırma olaylarını önledi ve resmi nikâh işlerini düzene soktu. Kendi döneminde yerel yönetimlerde kadınların yer alabileceğini gösterdi.

Suat Berk (1901–2002) İlk kez hâkim olarak tayin edilen üç kadından biri.

1930 yılında hâkimliğe başladı
Dünyanın ilk kadın sulh hâkimidir. 21 yaşında hâkimliğe başlayan Berk, “Ben zannederdim ki herkes mahkemeleri dinlemek için, işleri olanlar geliyor, meğerse hâkim kadını seyretmek için geliyorlarmış” diyen hukukçumuzdur. Dünyada ilk kez bu topraklarda kadına, hüküm verme yetkisi verilmiştir.

Safiye Ali (1894–1952) Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın tıp doktoru ve tıp eğitimi veren ilk kadındır. Anne çocuk sağlığı üzerine çalışmalar yapan Safiye Ali’nin adı Süt Damlası Bakımevleri ile anılır

Yurt dışında eğitimini tamamlayıp yurduna dönen Safiye Ali özellikle kadın hastalıkları ve çocukların sağlığı konusunda uzmanlaşmış ve binlerce hayat kurtarmıştır. İlk açtığı muayenehanede, bir kadın doktor olarak, uzun süre hastaların güvenini kazanmak için çaba sarf etti. Ancak sonra kapısındaki kuyruk hiç bitmedi.

İoanna Kuçuradi (b. 1936) Kadın filozof. Uluslararası Felsefe Cemiyetleri Federasyonu Başkanı (1998–2003) ve 21nci Dünya Felsefe Kongresinin Organizatörü.

Türk filozof Ioanna Kuçuardı, dünyadaki güncel düşünürler arasında öncü bir kişiliktir. Felsefe konusunda Türkiye’nin öncü ismi olarak ön plana çıktı. Tek tek kişilerin haklarını ve değerlerini ortaya çıkaracak bir etiğin gerekliliğine inandı ve bu amaçla çalıştı. İnsan hakları konusunda birçok çalışması vardır. Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federasyonu ve Felsefe Kurumu başkanıdır.

Leyla Ağaçkoparan (b. 1964) İlk Türk kadın ağır vasıta şoförü

Otomotiv sektöründe erkeklere rağmen mesleğini yapabilmek için gözünü karartmış, önündeki
yolda çıkan her engeli aşmış ve o yollara düşmüştür. Sınırlarını evinin duvarlarının dışına taşıyan, sınırları zorlayan bir kadın.

Fakat toplum hala daha kültür karmaşası yaşadığı için bölünme göstermişti ki gönümüzde dahi problemler devam etmektedir. Bizim bir diğer problemimiz ise batılı medeniyeti sonraki yılarda da almaya devam edelim derken kültürümüzden uzaklaştık. Şu anda çok az da olsa medeni olduğunu savunan bazı kimseler feminizm düşüncelerini savunarak erkek düşmanlığı yapmaktadır. Kültür karmaşası yaşayan kesim ise hala daha sindirilmiş bir şekilde yaşamaktadır. Kısacası erkek kendine hâkim olması gerekirken özgür kalmış ve suç kadına yüklenmiştir. Bizim kadınımız şort giydi diye dövülmekte, eşinden boşanmak istediği için çocuğunun gözü ününde öldürülmekte, evine gitmek isterken tecavüz edilmekte, edebini takın ve kadın gibi sus diye aşağılanmakta, başı açık veya kapalı diye yaftalanmakta, başlık parasıyla 15 yaşındaki kız çocuğu 70 yaşındaki adamla evlendirilerek hayatı karatılmakta. Bizim kadınımızla ne alıp veremediğiniz var! Onlar anamız kardeşimiz. Bizim kadınımıza ne oldu da bu duruma düştü? Kadınlar çiçektir, onlar annedir, cennet onların ayağı altındadır. Yaradılış gereği narin, duygusal, fiziksel olarak zayıftırlar. Onu öldüren haysiyet yoksunu kişilerin yüreğinden binlerce kat fazla yüreği vardır. Türk erkeğine ne oldu? Atatürk’ün memleketi emanet ettiği gençliğe ne oldu videolarını da en kısa zamanda sizlere hazırlayacağım.

Kadınlar günü tüm kadınlarımıza kutlu olsun.

--

--

Caner Ünal
Caner Ünal

No responses yet