Philadelphia Deneyi: Görünmezlik Bulundu mu?
28 Ekim 1943 tarihinde Philadelphia şehir limanında Amerikan donanması, içinde personelin de olduğu bir gemide deney yapıyordu. Deney beklenmedik bir sonuçla bitti. Gemideki insanların bazıları ölmüş, bazıları kaybolmuş, bazıları ise akıl sağlığını kaybetmişti. Peki Philadelphia’da ne oldu?
Öncelikle deney neydi? Ne için yapıldı? Buna bir bakalım
Projeye göre gemiler düşman radarlarına yakalanmadan istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı. Bilimsel tanımıyla ‘optikal görünmezlik’ diye adlandırılan bu sistemde; özel bir mekanizma veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü bir manyetik alanın, önce; hedef gemiyi sarması, sonra da; ışınları veya radar dalgalarını büker ya da kırarken de gemiyi görünmez yapması hedeflenmişti.
İmkansız gibi görünen bu proje, iddialara göre başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyetik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani bizim bildiğimiz tabirle “ışınlama” yapılmalıydı.
Bunun için bir proje başladı. Projenin ismi Project Rainbow yani gökkuşağı projesi. Projede Nikola Tesla yer aldı boş gemide deneyler yaptı. Fakat insanların olduğu bir deney çok tehlikeli diyerek projeden ayrıldı. İlk başta sadece gemilerin radarda görünmesinin engellemekti. Fakat proje sırasında acaba tamamen görünmez yapabilir miyiz düşüncesi ortaya atıldı. Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.
Bu fikir tam bir saçmalık derken karşımıza Albert Einstein çıkıyor. Birleşik alanlar teorisi. Philadelphia Deneyi’nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein’ın ”Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı” vardır. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce “Elektronik kamuflaj” olarak tasarlandı. Einstein’in bu teorisi 1925–27 arasında Almanya’da bir bilim dergisinde yayınlandı.
Hmm… birleşik alanlar teorisiyse bu iş olur. Zaten biz evde akşamları hep bu teoriyi konuşuyoruz.
Şaka bir yana bu konu gerçekten çok uzun. Kısaca basit bir şekilde anlatacak olursam, yoğun şekilde elektromanyetik alan uygulanan cisim gravite yani yer çekimi ile birleşerek yapacağı davranış diyebiliriz. Bir nevi ışınlanma ya da zaman yolculuğu gibi düşünebiliriz. Bu çok önemli bir konu.
Elektromanyetizmanın neler yapabileceğini tam olarak bilmiyoruz. Dünyanın elektromanyetik alanı da yer değiştiriyor ve sonuçları olacak bununla ilgili sizlere yeni bir yazı hazırlayacağım.
Konumuza dönecek olursak bu teoriden yararlanarak deneye yeni bir yön verildi. Gemiye 75 kilovolt amper gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına yerleştirildi. Bu arada taret askeri gemilerde önde top atılan kısmı koruyan zırhlı bölüm. Buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı ve deney başladı.
Deney, 22 Haziran 1943’te sabah saat 09.00′ da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve gemi gözden kayboluyordu…
Olayın bir tanığı;
”Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra oda kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı. Bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyecan içerisinde; nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı.”
Gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu.15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve gemi yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu?
Başka bir tanık; Sis azalırken, bir şeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı. Sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi.
Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerine hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı. Donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943’te deney yine aynı gemide tekrarlandı.
Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı. Sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgide yok oldu. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Bir kaç dakika sonra millerce uzakta 600 km uzaklıklta Norfolk’ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia’da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı.
İddiaya göre gemi oraya ışınlanmıştı. Bazılarının ruhsal yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı. Yani dokunmanın, giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. Bir diğer ilginç olay ise deney başladığında korkan iki personel suya atladılar. Suya düşmeyi beklen 2 personel 2749 yılında bir sahile düştüler yani zaman yolculuğu yaptıklarını söylediler. İnandırmak için ise gelecekten haber getirmişlerdi. Gelecekte 2 yıl kaldıklarını söyleyen mürettebat şunları söyledi; dünya nüfusunun 300 milyon olduğunu, manyetik kutupların yer değiştirdiğini, 2025 yılından sonra dünyanın coğrafi yapısının değiştiğini söylediler.
Bu inanmakta güçlük çektiğimiz olayı Amerikan hükümeti ve Amerikan ordusu hep yalanladı. Hiçbir şekilde böyle bir deneyin yapılmadığını söylediler. Tüm bu anlatılanlar ise resmi kaynaklardan söylenmedi fakat gemide çalışan mürettebat ve deneyi izleyen diğer personellerin söylemlerinden sonra ortaya çıktı.