Haşhaşiler: Tarihin İlk Ajan Teröristleri Hasan Sabbah ve Tarikatı
Bir anda ansızın bu sesi duyduysanız(hançer sesi), bu sizin duyacağınız son ses olacaktır. Tabi 11. Yüzyılda yaşıyorsanız. İlk suikastçılar, tapınak şövalyelerinin kurulmasına sebep olan örgüt yani Haşhaşiler. Amerikalıların deyimiyle Assassin’s Creed. Kurucuları olan Hasan Sabbah ve ölümden asla korkmayan müritleri.
Müslümanların dünya genelinde neden terörist olarak görüldüğünü hiç düşündünüz mü? Hemen aklınıza Hizbullah, El-kaide ve El-nusra geldi değil mi? Hepsinin temeli Haşhaşilere dayanmakta. Şia mezhebine sahip olan İsmailli tarikatına mensup Haşhaşiler.
Haşhaşilerin Stratejisi ne?
Müslüman olmayanları ve Sünnileri düşman olarak görüyorlardı. Fakat doğrudan savaşmak yerine sadece liderlere suikast düzenliyorlar ve bu sayede savaşmadan galip çıkıyorlardı. Alamut kalesi adında bir yerde karargâhları vardı. Bütün işler buradan yönetiliyor, suikastçiler burada eğitiliyordu. Hançer ise sembolleriydi. Peki, bu terör tarikatı nasıl kuruldu? İngilizleri alt eden yöntem neydi? Günümüzde hala varlar mı? Ajanlık yöntemleri nasıldı? İşte tüm bu soruların cevabı;
Hasan Sabbah bu işe nasıl başladı?
Hasan Sabbah İran bölgesinde eğitim aldı. Şia mezhebindeydi. Orta doğunun birçok yerini gezmişti. Yine bir gün gemi yolculuğu yaparken büyük bir fırtına çıktı. Tüm insanlar korkmuş şekilde dualar ediyordu. Fakat Sabbah çok sakin bir şekilde olan biteni izliyordu. İnsanlar ise geminin güvenli bir yerine geçmesi için onu uyardığında onlara şöyle dedi; Allah bana haber gönderdi. Gemide ben olduğum için herkes kurtulacak biraz sonra fırtına dinecek ve kurtulacağız. Aslında mükemmel bir zekâ. Ölürlerse zaten ölmüş olacaklar ama kurtulduklarında ise Sabbah’ın dedikleri doğru çıkacaktı ve fırtına dindi. Herkes ise artık Sabbah’ı adeta bir peygamber gibi görüyorlardı. Sonuçta Allah ona haber göndermişti. İşte Hasan Sabbah’ın terör tarikatını kurma hikâyesi böyle başladı.
Daha sonra ne yaptı?
Horasana yerleşti ve burada 9 yıl kaldı. Bu sürede etrafında müritler toplanmaya başlamıştı. Artık Hasan Sabbah harekete geçmeye hazırdı. Müritler olduğu sürece para ile ilgili bir problemi yoktu. Müritler onlar için çalışıyor, kazandıkları paranın bir kısmını Hasan Sabbah’a getiriyordu. Tabi ki de ihtiyaç sahiplerine verilmesi için. Canım siz de hemen tarikat liderlerini sömürgeci düzenbaz hain olarak görmeyin. Ayıp ayıp. Her şey Allah yolu için, gaza için gerekli. Neyse, müritleri sömürdükten, pardon zekâtları aldıktan sonra o parayı kullanarak Alamut kalesini ele geçirdi. İşte artık suikast timinin profesyonel şekilde eğitim aldıkları yer burası olacaktı. Ulaşımı çok zor, yüksek bir dağın tepesi.
Peki, Haşhaşiler suikastçılarını nasıl eğitiyorlardı?
Genellikle gönüllü katılanlar hizmetkâr, seçilenler ise suikastçı olurdu. Seçilenler belirli eğitimler alırlardı. Dini eğitimler bağlılık eğitimleri ve yakın dövüş kılıç ve hançer. İyi de bu adamlar kılıç kullanmıyorlar, niye kılıç eğitimi alıyor derseniz, düşmanın yapacağı hamleyi tahmin edebilmek için kılıç eğitimi savunmanın en büyük parçası diyebiliriz. Bağlılık konusu ise çok ilginç. Rivayete göre Alamut kalesinin arka bahçesi yeşillendirilmiş ve kadınlarla doldurulmuş bir yerdi. Suikastçılar haşhaş veya esrar verilerek, eğer Hasan Sabbah’ın emrinden sonra ölürsen bu cennete gidersin denilerek kandırılırdı. Uyuşturucu verildikten sonra bayılan kişi gözünü açtığında huzur verici ortam ve oradaki kadınlarla cinsel ilişki, çok fazla çeşit meyve olan sahte cennette gözünü açıyordu. 11. Yüzyılda insanları böyle kandırmak zaten kolayken birde uyuşturucu etkisi artık tamamen hipnoz olmuş etkisi gösteriyordu.
Suikast emri nasıl verilirdi?
Suikastçılar birisini öldürme emri aldıysa bu aynı zamanda kendi ölüm emriydi. Çünkü suikastı yaptıktan sonra kaçmak veya intihar etmek yoktu. Orada bulunanlar linç ederek öldürüyorlardı suikastçıyı. Buda korku ve ün salıyordu. Çünkü öldürmeye gelen kişi ölümden korkmuyorsa onu vazgeçirecek hiçbir şey yoktur.
Düşmanlarıyla nasıl savaştıklarına bir bakalım şimdi.
Tüm düşmanlarının içerisine ajanlar yerleştiriyordu. Emir gelirse uygulayacak gelmezse ömrünün sonuna dek düşmana hizmet ederek yaşıyordu bu ajanlar. Sünni lider olan Sultan Melik Şah Alamut kalesini kuşatmıştı. Selçuklu veziri Nizamül Mülk bu kuşatmaya komutanlık ediyordu. Haşhaşiler kuşatmanın kaldırılmaması durumunda Nizamül Mülk ün öleceğini söylediler fakat kimse dikkate alınmadı. Nizamül Mülk Haşhaşiler tarafından yemek esnasında hançerlenerek öldürüldü. Hasan Sabbah ben söyledim ama birader diyerek sıyrılmaya çalışıyordu. Kuşatma da kaldırıldı tabi.
Hasan Sabbah öldü yerine Sinan geçti.
Bu Sinan Hasan Sabbah ’tan da fena çıktı. Aynı şekilde tarikat işlevlerine devam ediyordu. En güçlü Sünni lider Selahattin Eyyubi’ydi. Kafaya koymuştu ben bu haşhaş ilerin kökünü kazıyacağım. Suriye’de ki bir haşhaşi kalesini kuşattı içeride Sinan’da vardı. Sinan dedi ki bak Selâhaddin yapma kaldır kuşatmayı. Fakat Sünni lider karalıydı. Bu arada Selahattin Eyyubi korkusundan 24 saat zırhla yaşıyordu. Bir gün korumalarından bir tanesi direk hançerini çıkardı ve Selahattin Eyyubi’nin boğazına savurdu. Zırh hayatını kurtarmıştı. Kuşatma yine kalkmadı. Bir gün uyandığında başucunda bir hançer ve bir mektup vardı. Sana mesaj gönderdik anlamadın. Seni en yakınındakiler istediğim zaman öldürebilirler. Sana bu kadar yakınım yazıyordu. Fakat kuşatma yine kalkmadı. Bir an önce Sinan’ın öldürülmesini istiyordu Sünni lider. Değilse bu onun sonu olacaktı ve Sinan son kozunu oynadı. Bir elçi gönderdi ve mesajın sadece Selahattin Eyyubi’ye olduğunu iletti. Sultan herkesi dışarı çıkarttı en son 2 kölemen koruması kalmıştı. Elçi ‘onlar da çıksın söz sadece sana’ dedi. Sultan önce bir düşündü ve dedi ki ‘onlar olmaz bu gizli bilgiyi onların duymasında sakınca yoktur. Onlar benim hayatta en güvendiğim kişiler söyleyeceksen söyle ya da gidebilirsin’ dedi. Elçi onlara dönüp ‘size hançerlerini çekin ve sultanı öldürün emri verirsem ne yaparsınız’ diye sordu. Kölemenler hiç düşünmeden hançerlerini çektiler. Elçi emri durdurdu ve Selahattin Eyyubi kuşatmayı kaldırdı.
Peki, haşhaşilerin İngilizleri alt edip hani şu çok konuşulan tapınak şövalyelerinin kurulmasına sebep olduğunu biliyor muydunuz?
Kudüs kralı Conrad. Haçlı seferleri komutanı aslan yürekli Richard tarafından Kudüs kralı olarak atandı. Rakibi Chamnpagne kontu Henry’ye karşı kazanmıştı bu krallığı ve ilk işi haşhaşilere dalaşmak oldu. Sonu ne oldu dersiniz Conrad da sızdırılmış ajanlar tarafından öldürüldü. Ajanlar keşişti üstelik. Ajan olabilmek için dini askeri ve bağlılık eğitimi alan ajanlar birde Hristiyanlık ve keşişlik üzerine eğitim alıp kendilerini gizlemeyi başardılar. Henry ise Conrad’ın karsıyla evlendi fakat yine de Kudüs kralı yapılmadı. Seyahat gerektiren bir yönetici yapıldı. Alamut kalesinin yanından geçerken kaleden bir davet geldi. Henry geri çevirmedi merak ediyordu sonuçta bu örgütü. İçeri girdi. Korkmuyordu. Çünkü Haşhaşilerin bu şekilde adam öldürmeleri hiç yoktu. Kaleyi gezerlerken kale lideri Dai El-Kebir, Henry’ye kalenin yüksek kulelerini sordu, beğendin mi diye. Kule çok yüksek ve beyaz kıyafet giymiş nöbetçiler vardı. Dai El-Kebir ‘İngilizlerde böyle bir itaat var mı?’ diye bir soru daha yöneltti. Henry bir afalladı. El-Kebirin bir el hareketinden sonra, nöbetçiler sorgusuz kendini boşluğa attı ve öldüler. Henry bundan çok etkilendi. İşte tapınak şövalyeleri bu olaydan sonra kurulma kararı alındı ve kuruldu. Sadece ‘yüce seçilmişler’ olarak adlandırılacaktı.
Haşhaşilerin günümüze etkisi;
İşte Haşhaşiler günümüzde de birçok terör örgütüne ilham kaynağı olmakla beraber, Müslümanların terörist olarak anılmasına da sebep oldular. Moğol istilasından sonra Alamut kalesi yerle bir edildi. Günümüzde hala daha varlıklarını sürdürmekle beraber, artık şirketleşmiş konumdadırlar. Günümüz cemaatleri de artık şirketleşerek çağa ayak uydurmuştur. Hatta bazıları devlet içinde yapılanmış, bazıları ise hala yapılanmaktadır. İşte kaleyi içten fethetmek bu olsa gerek.