Fatih Portakal Kim? Tarafsız mı gerçekten?
O güzel insanlar o ‘kayıklara’ binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın ilgincine kaldık. Peki, ya Fatih Portakal? Kimin kayığına bindi? Ya da hiç gitmedi mi? Ekrem İmamoğlu ile ev arkadaşı mıydı?
Televizyon ekranlarında uzun yıllardır gördüğümüz, Fatih Portakalı biraz yakından tanıyalım. 68 doğumu Aydın-Nazilli’li olan bu adam, gazetecilik mezunu değil. Medya ile uzaktan yakından alakası yokken bir anda Mehmet Ali Birand yanına alıvermişti. Muhabirlikte o kadar başarılı oldu ki, ana akım medyada ana haber sunuculuğuna kadar yükseldi. Yıllardır ana haber bülteni sunuyor.
Bunu nasıl yaptı bir bakalım.
İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun oldu. 94 yılında yüksek lisans ve dil eğitimi için Avustralya’ya gitti. Daha sonra orada ünlü bir restoran işletmecisi olarak görev aldı. Ama olmadı. Hayali bu değildi. Döndüğünde bir muhabirlik teklifi gelmişti. Neden olmasın dedi ve kabul etti. Ha bu arada Armağan Toker ile evlendi. 2005 yılına kadar Star TV de muhabirliğe devam etti. Bu yılda hayatının dönüm noktasını yaşadı ve Mehmet Ali Birand teklif götürdü. Artık Kanal D günleri başladı. Serüven 2010 yılında Fox TV ye geçerek devam etti. İşte asıl başarı burada gelecekti. 3 yıl Çalar Saat adında sabah haberlerini sundu. Şansı dönmüştü artık. Ana haber bülteni sunan Nazlı Tolga bir evlilik yapıp yurt dışına yerleşmesiyse, boşalan koltuğu kapıvermişti. Bir daha bırakmamak üzere. Rekor üzerine rekor kırıyordu artık.
Peki, neden sevilmiyor?
Benzer meslek arkadaşları dün ‘A’ derken bugün ‘B’ diyorlar. Bu adam ise ‘A’ dediğinden vazgeçmiyor. Sanırım doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar lafı tam oturuyor. Rüzgâr nereden eserse o yöne eğilmekte fayda vardır. Değilse ‘çattırt’ diye kırılıverirsin. Ama insanda bir şüphe de oluşmuyor değil hani. Biz ana akım medyamıza baktığımızda bize hep bir şeyler empoze eder. Bu adamda Fox TV de çalışıyor. Sonuçta Amerikan kanalı. Hiç mi bir şey empoze etmeye çalışmıyor? Gazetecilik konusunda duayen olan Uğur Dündar bile ana akım medyada yönlendirme var diyerek istifa etmişti. Daha sonrasına bir siyasi partinin kanalında yayına başladı. Yok mu memlekette taraf olmayan kanal? Bir taraf olmayan bertaraf mı oluyor? İllaki bir taraf mı olmamız gerekiyor? Biz halk olarak çoktan bölünmüşüz, ocu bucu diye. Fatih Portakal doğru adam olsa, ne olur? Yanlış adam olsa, ne olur?
Tekrar dönelim Fatih Portakal’a. Haber sunucu bu adam yahu. Memleketi o yönetmiyor. Bırakın söylesin fikirlerini. Şu anda mesleğinde onun kadar başarılısı da pek görünmüyor. Reytinglere baktığımızda zirveyi asla bırakmıyor.
Bunu nasıl başarıyor?
Haber sunucuları prompter ile program yaparlar. Yani kameranın önünde bir cam ekran vardır. Buradan yazı akar. Kamera tarafından bakılırsa şeffaf gözükür ama diğer tarafta yazı akar. Sunucu bu yazıları okur. Bizde deriz ki; çok güzel konuşuyor. İşte bu adam prompter neredeyse kullanmıyor. Karşısında var bazen teknik bilgilerde hata olmasın diye yazı akıtılırken geri kalan kısımlarda prompterda yazı olmuyor. Yani haber yorumları daha önce belirlenmiş değil. O an içinden geçeni veya daha önce düşündüklerini söyleyiveriyor. Bunu zorlularını size şöyle anlatayım. Ben size 10 dakikalık bir video çekebilmek için en az iki gün araştırma yapıyorum. Vurgulamak istiyorum en az iki gün. Daha sonrasında bu araştırmalarımdan kurgulanmış bir metin oluşturuyorum. Kendi hazırladığım metine çekime girmeden, en az 1 saat çalışıyorum. Buna rağmen yanlış telaffuz veya unutmalar yaşıyorum. İşte bu adamın yaptığı başka bir yetenek. Yani Allah vergisi mi bilinmez ama bu konuda iyi. Başarı belki de burada saklı.
Birde eskileri hatırlatmak gibi huyu var. Eskiler birçok kişinin hoşuna gitmez. Hatalarla doludur. Bu adamda; şu tarihte bunu söylemişti, şimdi bunu söylüyor diyerek insanların hafızasına yerleşmesini sağlıyor bazı şeylerin. İşte o bazı şeyleri unutmak isteyen, hatta hiç hatırlanmamasını isteyen kişiler sevmiyor bu adamı. Ben sevmek zorunda mıyım? Değilsin tabi ki. Kimse de değil. Nötr olmakta fayda var. Ne demiş atalarımız? Ne karanlıkta yat ne de kara düş gör. Birini sonuna kadar savunmak yarın bize ‘B’ dedirtir.
Sınır bölgesinde öğretmenlik yapan bir öğretmen çocukları için yıldızları gösterebilmek için teleskop istediğinde gözyaşlarını tutamamıştı. Bazen de güldürüyor bizi. Neşeli tavrı, samimi davranışları hoş görüntüler ortaya çıkartıyor. Bir de inci sözlüğün trollemesi var ki, onu çok sinirlendirse de, bizi çok güldürmüştü. Eşinin onun taklidini yapması, güzel örnek bir aile olmasının yanında, kanalda ise daha büyük bir aile olduklarının göstergesiydi. İktidarı sert eleştirileri, iktidarı destekleyenleri üzerken muhalefeti sevindiriyordu. Fakat iş muhalefeti eleştiriye gelince, yine doğruları söyleyerek 9 köyden kovulacaktı. Fakat bu sefer işi biraz abartıp meclisteki 4 partiye birden giydiriveriyor.
Ekrem İmamoğlu da İstanbul üniversitesi işletme bölümünde okuyordu. Fatih Portakal ile yani sınıf arkadaşı. Buradan dostlukları vardı. O yıllarsa üniversitedeyken ev arkadaşı olduğunu Ekrem İmamoğlu attığı bir Twetle duyurmuştu.
Hatta İmamoğlu, Beylikdüzü belediye başkanı olduğunda ilk ziyaretçilerinden biri Fatih Portakal’dı. İnsanın aklına her şey geliyor. Zamanında Abdullah Gül ile Hulusi Akar’ın İngiltere’de bir fotoğrafı ortaya çıkınca, çok eski dost oldukları anlaşılmıştı. Dostluklardan ne çıkar bilinmez. Kimseyi de ilgilendirmez. Bir iç çekeriz neyse der hayatımıza devam ederiz.
O güzel insanlar ‘kayıklara’ binip gittilerse, Fatih Portakal hala bizim karşımızda yayın yapıyorsa acaba hiç gitmedi mi? Hiç o kayığa binmedi mi?